29 Aralık 2010 Çarşamba

eski yıl sona erdi, yep yeni bir yıl geldi :)))

7 cücelerin bir şarkışı vardı "Baltalar elimizde, uzun ip belimizde, biz gideriz ormana hey ormaanaa" yada " biz tam yedi cüceyiz on dört kollu bir deviz" :) yeni yıl içinde bunlara benzer saçma sapan birşey uydurmuşlardı zamanında, sanırım hala kullanılıyor. Yoksa o eski TRT çocuk korosu mu söylüyor "Eski yıl sona erdi, yep yeni bir yıl geldi. Yeni yıl yeni yıl yeni yıl herkese kutlu olsun. Yeni yıl yeni yıl yeni yıl herkese mutlu olsun".

söyledikçe tuhaflaşıyorlar. Yeni bir yıl geliyor gerçekten. tüm klişelere rağmen, yeni bir başlangıç mış gibi geliyor. keşke yılda 2 kez olsa bu durum. Şimdi düşündüm de işimize gelirse doğum günümüzü de bazı şeyler için milat olarak kullanabiliriz. Yıl başı gecesi doğanlar için ne talihsiz bir durum.

Şimdi neler yapmak isterdim yeni yılda bir listesini yapayım. önümde 3 gün var. Sende burda dünlük niyetine durduğuna göre bu benim dünkü niyetlerim olacak hep :)

1- İş değiştirmek istiyorum
2- Aşık olmak istiyorum (ben her bahaaaarr.....)
3- Yeni bir araba istiyorum(bunu sıralaması en son, ben şimdi aklıma geldiği için burada)
4- İspanya ya gitmek istiyorum
5- Yüksek Lisansımı bitirmek istiyorum
6- Bitiremediğim ve okumak istediğim tüm kitapları bitirmek istiyorum
7-Bol bol fotoğraf çekmek istiyorum
8- Bir çift mor babet istiyorum
9-Kar yağdığında yüzmek istiyorum (havuzda tabiiki)
10-Sabah 7 de kalkmak istiyorum( :) bunun Türkçesi: Tembellikten kurtulmak istiyorum)


Bu dünlük bu kadar yeter. devamı yarın yazacağım dünlüğe....

27 Aralık 2010 Pazartesi

takma bunları...

Ne demiş bir bilen (Carl Jung) "Sağlıklı kişi başkalarına zulüm etmez; zalime dönüşen genellikle mazlumlar olur. " Zalimleşmemek için ;


1- ahlaksız insanları
2- vurdum duymazları
3- tembel insanları (başkalarına zarar veriyorsa :))
4- kendi bahçesinde dal olamayıp, başkalarının bahçelerinde ağaçlık taslayanları
5- hırsı dağları aşanları
6- ciddi hiç bir anı olmayanları
7- yalancıları
8- dedikoducuları
9-riyakarları
10- hiç bir ideoloji olmayan ama her lafı edebilenleri


uzak tut hayatından ve yapabiliyorsan sonsuza kadar çıkar gitsin. Hiç huzurlu değilim...

26 Aralık 2010 Pazar

Çöz şu düğümü

Kaç gündür yazmıyordum, çook sebebim YOK :) Zaten niye, kime yazıyorum orası da kocaman bi ?.

Velhasıl-ı kelam, gelelim dünlük senin bilmen gerekenlere;
1- geçen hafta bi kaçamak yaptım ama işe döndüğümde ne göreyim? herşey birbirine girmiş ve haftanın son günü işe gitmekle büyük hata ederek, zaten birbirine düğümlenmiş işleri hem çözmek zorunda kaldım, hemde bütün işlerin günahı yine bana kaldı. Kadere inanmam bilirsin ama bi paratonerlik durumu var bende. Tüm sıkıntılı işler, odunlar(bu konuyu açacağım), şizopatik bünyeye sahip insanlar(oldu mu ki?) beni buldular hep.Ama seninde tahmin edeceğin gibi ,çözdük bütün düğümleri. Tabi işle ilgili olanları. Bu enerjiyi ve aklı eğitimime harcasaydım şimdi kesin doktorasını yapan ve kendi camiasında çok saygın bir yeri olan araştırmacı olmuştum. Neyse dövünmeyelim.

2- peki bu 4 günlük kaçamakta ne yaptın dersen; muamma - Mr. Monk taki gibi dışarısı tam bir muamma:)

3- Dün olacak günü özetlersek; 50 tane, içlerinde kafası çalışanların sayısı 5 i geçmeyen bir grupla toplantıdaydım bütün gün. Dünyayı o 50 kişiden ibaret sanan yaklaşık 40-45 insan. Bu kısmı hızlı geçiyorum çünkü pek saygıdeğer arkadaşımız yani ikinci tekil şahsımız aradı beni bugün. Anlaşılmayan insanları anlama üzerine tecrübem ve birikimim sebebiyle, görüşmek ve konuşmak istediğini anladım ve nerde, ne zaman dedim. Aradan 1 saat geçtikten sonra toplantıdan bir bahaneyle kaçarak arkadaşın yanına gittim. Ayakları bu kadar yere basan, kütük, bencil ama tüm bunlara rağmen çok sevdiğim bu arkadaş bi şekilde kırıldığımı anladığını ama benim tarzımın çözüme yönelik olmadığını, sert bir bakış darbesiyle yüzüme vurdu. Kendisinin defalarca bu durumu düzeltmek (ki bunu ben bi yerde ona söylemiştim(http://delifadik.blogspot.com/2010/12/ankarann-tas-toprag-kar.html) ) için çaba harcadığını ama benim hala aynı sert tavırla yanıt verdiğimi söyledi. 

Be adam, daha bana "gel bi konuşalım, derdin nedir? anlat" diyemeyen adam, nasıl olmuşta adım atmışsın bana, ben anlamamışım.Bide ilişkimizin düzelmesi için, normal seyrine dönmesi için bir zaman varmış, o zaman dolmuş, kime göre zamansa bu onu da ben anlamamışım. Ne anlayışsız kadınım.

Yani sevgili dünlük, ne olacak bilmiyorum. ya komple kopacak yada fena bişeyler olacak ama hayırlısı ne diyim...

İyi geceler....

Bu arada unutmadan gecenin bir kör vakti arkadaşı eller havada eğlenirken bir barda gönlü hovarda şekilde bulduğumu atlamayayım. Pes vallahi, pes...

23 Aralık 2010 Perşembe

Vahlanmalar-1

Hiç yazasım yok. Şizopatik bir haldeyim. Bunuda cümle içinde kullanmış oldum. Sevgiler.

16 Aralık 2010 Perşembe

Yeni insanlar...

evet sevgili günlük :) çok klişe oldu ama ben bu yazıyı bitirene kadar sen dünlük olacaksın hahahaha :)
Neyse saçmalamadan başlayayım. Efendim çoook yoğun bir gün geçirdim diyebilirim. Koşturmaca, sohbetler biraz sinirli ve gergin zamanlar, biraz umursamamalar ama yine anladım ki ben kriz yönetimi konusunda çok başarılı bir insanım :)

Bugün yeni biriyle tanıştım.Daha doğrusu tanıştırışdım. Yanlış anlaşılmasın bir kadın arkadaşla yani hemcinsimle tanıştım. Yeni işe başlayan bir arkadaş çalışma arkadaşlarından birinin diğerlerinde çok farklı olduğunu ve çok sevdiğini söylemişti. Bugün akşam arayıp benimle tanıştırmak istediğini ve gelip gelemeyeceğimiz sordu. Önce nasıl biriyle karşılaşacağımı bilmeden, ama arkadaşımın kendisini de görme isteği ile tamam dedim.İyiki de gitmiş ve iyiki de tanışmışım. Bu kadar sıcak, samimi ve içten olabilir di. Yeni tanıştığımız insanlar için çabuk yargılarda bulunamamak gerektiğini söylerim hep, ama büyüklerimizinde bi sözü var. "Yüzüne kalbinin güzelliği vurmuş" aynen öyle idi. Yeniden görüşmeyi çok isterim, sohbet konusunu işin dışına çıkarmak şartıyla:)

Bugünden kalan iyi bir şeydi. Teşekkür ederim...

15 Aralık 2010 Çarşamba

Hayat hiç adil değil :)

Evetttt bir günü daha (yada dünü) geride bıraktık. Bugünkü konumuz adalet duygusu üzerine. Bugün yine haksızlığa uğradığımı düşündüm ama hiç bir refleks göstermedim. Neden dersen, valla gösteremedim :) Ama bendeki sıkıntıyı anlamama vesile oldu bugün yaşadığım olay. Anladığım şey şu " Olayların benle ilgisi yok"

Çok açıklayıcı oldu sanırım.30 kişi içinden ilk ona seçilemedim diyelim. Tam kendimi yeteneksiz hissedeyim derken, Ne göreyim; seçilemediği için çok üzülen küçük bir kız çoçuğu (18 yaşlarında) ağlıyor. 10 dakika sonra seçilmiş olarak yerini aldı. Ağlamak mı gerekir di? Yok valahi oturup ağlayacak kadar önemli bişey değil benim için. Hem keyfimin bozulduğu yerde bir daha çalışmalara gitmem olur biter :)

Düşündümde bi an haksılıktan mı yoksa haksızlığın sebebi olmaktan mı korkuyorum. Özellikle de tercih edilinmesi gerekli koşullarda. Sanırım ben haksızlığın sebebi olmaktan daha çok korkuyorum. Yani dünkü örnek üzerinden gidersek, seçilmek için kullanılması gereken yolları kullanıp seçilse idim, gerçekten orda olması gereken kişinin olamayışının tek sebebi olacaktım. Materyalist bi insanım çoğu zaman, ama Ah lardan ve haksızlıklardan korkuyorum gerçekten.

14 Aralık 2010 Salı

Kocaman adamlar, küçücük insanlarmış meğer...

Sevgili danışmanım yaşadığım yanlış ilişki ile ilgili şöyle bi laf etmişti geçmiş zaman da "Bozuk arabaya binmek gibidir, ruh hali normal olmayan biriyle birlikte olmak. Bir kere yaşayabilirsin ama ikinci kez bozuk arabaya biniyorsan seni de tartışmak gerekir".

Nasıl korkmuştum acaba bende bozuk araba mıyım diye. Bu sohbet çok uzun ve güzel bir sohbetti aslında. İçinde sadece duygusal ilişkileri değil, iş arkadaşlık ve benzeri ilişkileri de sorgulayan tartışan bir seanstı. Ara ara anlatırım sana. Bugün yada saat itibari ile dün bazı durumlarda herkesin biraz bozuk olduğuna ve bile bile her seferinde bu bozuk arabalarla uğraştığıma tanık oldum. İş yeri iş yeri değil çocuk avutma yeri gibi oldu. 

Kocaman adamlar koca adamlardan korkuyorlar.Toplum ve birey üzerinde yaratılan korku ve kaynakları ile ilgili bişeyler okusam belki anlaşılabilir gelecek ama şu an için mümkün değil. Neden dersen, düşün ki çalışan ama çalışmasa bile hayatını çok rahat sürdürebilecek bir insan neden çalışma arkadaşlarına yaptığı iş yada yapılan iş ile ilgili yalan söylesin yanlış yönlendirsin. Diyebilirsin ki yağcılık, riya...vs. Bende diyorum ki ne gerek var? Şimdi ben yapsam bunu anlaşılabilir belki. Yaşım küçük, çalışmam gerek, başka bir gelirim yok...vs. yani bu işi devam ettirmek gibi bir zorunluluğum olduğunu düşünebilir ve yadırgamayabiliriz. Ama diğer türlü NEDEN?

Kendim sordum kendim cevaplayayım. Bunun parayla pulla ilgisi yok çünkü. İnsanlar kocaman olabiliyorlar ama aslında küçücükler. VAR olabilmek için neler neler yapıyorlar. Tüm bunlar sadece yaşamını başka bir yerde, başka bir alanda devam ettiremediği ve kendini tüm o oyunları oynadığı yerde iyi ve güvende hissettiği için...

Sevgili dünlük, biliyorum yine bi yere yetişir gibi yazmışım kusuruma bakma. Daha tikkatli yazarım söz...

12 Aralık 2010 Pazar

Ankara'nın taşı toprağı kar :)

Tüm mevsimleri ayrı ayrı severim :) ama nedense kış gelsin bi kar yağsın isterim her yazdan sonra.Veeee ankara ya ilk kar bugün itibariyle yağdı, her yer bembeyaz. Pencereden bakınca öyle mutlu oluyorum ki :)Ama arabamı görünce of ya onun da üstü bembeyaz :(

Neyse mevsim değişiklikleri yaşadığımıza işaret sanırım. değişiklik hatırlatıyor aynı zamanda. Kar altında yürüyüşleri, koşturmaları, sıcak bir fincan çayı :)

Bugün Cumartesi idi.Sabah kalkıp kar yağdığını görmek, sıkı sıkı giyinip yollara düşmek iyi geldi. ama eksik kalıyor bazı şeyler. Bir koku, bir görüntü, bir kar tanesi An ları hatırlatıyor insana ve eksik kalıyor bazı şeyler. Ama geçmişte kalmamalı tabi, devam diyoruz her zaman olduğu gibi.

Devam demişken sana anlatmadım dünlük ama ben biliyorum dolayısıyla sen de biliyosun. H. ile olan hikayeyi. Geçenlerde kalabalık bir akşam yemeğinde yan yana düşüverdik. Konuyu açtı ister istemez. Artistlik yaptığımı yani türkçe karşılığı gerkesiz tavır aldığımı söyledi. belki ona oortamda tam olarak söyleyemedim ama "ben yıllardır başkalarına haksızlık etmemek için kendime haksızlık ettim ama artık buna izin vermeyeceğim" demek istedim. bir kısmını söyledim de. Neyse sadede gelelim gerçekten hayatımda; ne kadar seversem seveyim, ne kadar saygı duyarsam duyayım ve çok ihtiyaç duysamda, kendini ifade edemeyen bir özür bile dilemeyemeyen, kılı kırk yarıp iki cümleyi bir araya getiremeyen, duygularını anlatamayan ama hep anlaşılmasını bekleyen insanları istemiyorum. Bugüne kadar hayatıma giren bu tür insanlar ne kadar kaliteli ne kadar iyi olurlarsa olsunlar beni hep üzdüler. Ve benim artık üzülmeye yetecek kadar zamanım yok. 

Kendime duyduğum saygı ve sevgiden dolayı yeniden örüyorum duvarlarımı. İzinsiz kimse geçmeyecek bundan sonra ordan. Böyle biline :)))

Bugünlerde bir video izliyorum sık sık ve dinlerken, izlerken çok mutlu oluyorum. ne sesten nede görüntüden kaynaklı. İçten okuyuştan, sözlerden ve gözlerden kaynaklı, umut dolu . Seninle de paylaşayım için umut dolsun :) İşte burda

8 Aralık 2010 Çarşamba

her yer mahşer

Bu nedir? bugünlerde o kadar çok soruyorum ki kendime bunu. öğrenmek için değil tamamen şaşkınlıktan. Her yer mahşer yeri. Memleket almış başını gidiyor, polis dayak atarak rahatlıyor, holigan rengi yüzünden inek kesiyor. karısını öldürenler, çocuğuna tecavüz edenler ettirenler. Midem alt üst durumda...

Bütün bunların yanında kendi küçücük dünyamda olanlar ise artık kusma noktasına getirdi. Ben buraların adamı değilim gerçekten ve bu kadar zaman nasıl dayandım bu duruma bilemiyorum.Tabi nasıl dayanacağımı ve davranacağımı da.

Küçük insanlar küçük hesaplar ve küçük sorumluluklar. Dünyanın suçunu atsalar üstüne ses çıkaramaz durumdayım sanırım. Eskiden böyle davranışın büyük bir erdem olduğunu düşünürken, bugünlerde salaklıktan başka bişey olduğunu düşünmüyorum. Kronik bir rahatsızlık haline gelmiş bu durumu çözmenin bir yolu yordamı olması gerek.İnsanlara yardım etmenin yada hakikaten iş bitirici olmanın başka bir yolunu bulmam gerek.Yeteneklerim burada insanlarla olan ilişkilerimi doğru kurmama yardım etmiyor. Şimdi sen söyle insan herşeyden sorumlu ama herşeyde yetkisiz ve işine karışılır bir haldeyken ne iş yapabilir. Görüntülerimizi muhteşem ama içimize kaçan dilencilerden kurtulamıyoruz.Ne biçim cümleler bunlar, ne biçim sorunlar. Anlaşılması güç farkındayım, anlaşılsaydı çözümüde bulunurdu. Neyse belki yarın danışmancağızım bana yardım eder.

Tüm bunların ardından bu kadar basit ve gereksiz sorunlarla kafayı patlatırken şu yazı ağlatıyor ve var olma-var etme kavramlarını bir kez daha anlamlandırıyor.

6 Aralık 2010 Pazartesi

6 günlük

sevgili 6 günlük:))

Kafayı kırmayı çok sevdiğimden ve herşeyi işinin arkasında bırakan kişilik olarak 6 gündür çalışıyorum. Buralardaki en sorumluluk sahibi, en çalışkan, en pratik insan olduğum için en saçma sapan işler nedense gelip beni buluyor. iki gün boyunca yasa yönetmelik çalıştım, orda ne demişler burda ne olmuş...vs. İçim daraldı.
Sonra cuma günü kalktım toplantı için İzmir e gittim. Ayyyy hava ne sıcaktıı. Yaz günü gibi. Ankara'ya bi dolu küfrettim. iki damla su yok bakıp hayal kuracağımız diye.

Neyse sabah havaalanından koşaraktan uzun zamandır görmediğim ve çok sevdiğim bir ablayla kahvaltı masasına yetiştim. Hoş bir sohbet, keyifli gülüşmeler sonrası kordonda kahve keyfi :) Anladım ki bu tür şeyleri arada bir yapmam lazım. Mesela önümüzdeki hafta sonu kahvaltı için İstanbul a gideyim. Şimdiden heyecanlandım :)












Cuma ve Cumartesi günü sıkıcı, gergin ve samimiyetten uzak bir ortamda geçen toplantıların ardından Ankaraya dönüş ritüeli. Olsun ben seviyorum bu şehri. Bu gittiğimde bir kez daha anladım boşuna değil İzmir için söylenenler. Karakterlere bile yansıyor....

30 Kasım 2010 Salı

bir kaç günlük

sanırım senden özür dilemenin bir anlamı yok. 3 gündür yazmıyorum. tamamen tembellikten.

cumartesi günü insana ve insanlığa olan düş kırıklığımdan sonra (sanki ilk kez oluyo:() ) akşam işyerinden koşar adımlarla kaçtım. Sağolsun T. nin yardımıyla. Herşey üstüme üstüme geliyo artık burda. Şimdi yemek molası ama benim hiç yiyesim yok. Neyse Pazar günü dans dans dans. Seviyorum ben bu işi ve rahatlıyorum. Sonra akşam tiyatoraaaa. Bir yaz gecesi rüyası na bilet bulabildim sonunda. Pazar akşamı atladım arabama ve hızla çay yoluna doğru yola çıktım. Benim annem güzel annem her zaman olduğu gibi "kimle gidiyosun? yalnız mı? ayyyy bu gece vakti, nasıl olcak? arabayla bide" dedi ve hızla evden çıktım.

Sanırım son yıllarda kendim için yaptığım en iyi şey araba almak ve kullanmak oldu. Gerçi bu borcun altında kalsamda olsun. Değiyor vallahi. Arabamı :) tiyatronun önündeki otoparka düzgüüün bir şekilde park ettikten sonra oyuna girdim. O kadar güzel bir yerden almışım ki koltuğu sahneyi tam ortadan görüyordum. Yanıma etine dolgun bir hanım oturdu. Sanırım o salonda yalnız gelen bir tek bendim :(. Kadın arkadaşımız koltukların darlığından yakındı durdu yanındaki arkadaşa. Ben bayılıyorum böyle insanlara ve çok öykünüyorum. Bense hayatım boyunca suçlu psikolojisi ile yaşamış bir insan olarak koltuk arasında değil kendimde arardım suçu.

Oyun başladı. Oyun konusunu kurgusunu okumadan gidersen sıkılırsın tabi. Müzikal gibi bişeydi. Tamer Karadağlı nın tiyatro oyunculuğuyla ise uzaktan yakından ilgisi yok bence. Yada bu oyunda kötüydü diyeyim.

Sonra tekrar eve. O da ne misafirler üşenmemiş beni beklemişler o saate kadar. Annem ise çok hoştu gerçekten gözlerinden resmen alt yazı geçiyordu."Bu saatte eve gelinirmi kızım, bak misafirler ne düşenecek kimbilir" :) Bayılıyorum bu kadına. Ve sabrına hayranım

27 Kasım 2010 Cumartesi

blogunu verimli kullanamayan fadik

Buraya eski blogtaki gibi şeyler yazamıyorum, daha doğrusu bu ara kendimi toparlayıp yazı yazamıyorum. bu yazıya olabildiğince konsantre olmaya çalışıp tabakhaneye yetişir gibi yazmayacağım :)

Dün ve bugüne dair düşülebilecek notlar arasında dünyanın giderek dahada dayanılmaz ve anlaşılması zor bir yer haline geldiğini söylemek mümkün. Dün gayet sessiz bir gün diye yazmışken ben ve sıkılıyorum derken, al sana sessiz gün dedi biri ve hooop odamın içinde 10 kişi birden belirdi. şehir dışından gelen misafirlerle ilgilenmek gerekti tabii. Sordukları sorulara yanıt verildi. çay kahve ikramı derken daha bu 10 kişiyi uğurlamadan yeni bir grup geldi. ilk grup daha samimi sıcak olmaları hasebiyel çok can sıkıcı değildi ani ziyaretleri. Ancak 2. grup misafirlerde komşuyu çekiştirmeye gelmiş mahallenin ayaklı gazetesi edası vardı ki, hiç mi hiç hazzetmediğim şeydir. Mecburen dinledik kafa salladık. Biz kafa salladık ama merğer bizim misafir bizden laf almaya çlışıyomuş bide yanında gerçekten bol keseden sallıyomuş. Yanımızda onu da beni de tanımayan birileri olsa sanırım şöyle derdi." Ayy bu fadik ne pısırıkmış hiç cevap vermedi, ama misafir kişilik pek bi bilgili görgülü". neyse mecburen diğer çalışma arkadaşlarına devredene kadar misafirlere eşlik ettik akşam yemeğinde de.

Sonra oldu mu sana bugün. Bugün bu bütüm misafirlerin birlikte olması gereken bir ortamda bu bizim bilgili görgülü misafir konuşmak zorunda kaldı, ama ne konuşma. Tam bir felaketti.Gerçi dinleyenlerde çok işe yarar insanlar değillerdi ama.

Bugünden kalan asıl mesele şu aslında, insanlar giderek hırçınlaşıyor ve bu hırçınlaşan kitlenin yanında insanlar hızla susuyorlar. Karışık oldu farkındayım ama düşünki 500 kişinin olduğu bir mekandasın ve bu 500 kişinin içinde bir kişi ön plana çıkıyor. bu öndeki arkadaş en arkadakilerden birine bağırıyor çağırıyor, vuruyor kırıyor... peki geriye kalan 488 kişi nasıl bir tavır takınıyor.
Eğer bu öndeki arkadaş gerçekten önde ise 488 kişinin %50 ı benzer tavırla bağırıyor vuruyor kırıyor arkadakine. %40 u sadece susuyor çünkü öndekinin ve %50 nin gazabından korkuyor.geriye kalan %10 ise arkadaki için ne yaparız diye kafa kafaya vermeye çalışıyorlar ama sonuçta arkadaki bakıyorki kimse ona sahip çıkımıyor, gidiyor %50 nin içine giriyor.

Bugün yaşadığım durum tam böyle olmasada gidiş bu yönde.
Bu arada İki tutam Saç: Dersimin kayıp kızları gösterime girmiş.Üstelik Büyülü Fenerde var imişi.Yarın tiyatroya gitmeseydim kesin giderdim. artık pazartesiye kısmet

26 Kasım 2010 Cuma

Tuhaf

Çok sıkıldım dünlük.Anlık bişey sanırım ama şu an canım sıkkın. Dün de yazamadım çünkü çok geç gittim eve. Tabi paparayı yedim :) Konser vardı çok güzeldi. T. ile birlikte gittik diğer arkadaşlar gelmeyince. Muhabbet hoş, yolculuk güzel tabii müzik güzeldi. Teşekkürler tekrar. 2. biradan sonra mutluluktan uçmadığıma şükrettim tabi :)

Çok iş var ama benim yapasım yok bugün, halbuki diğer günlere göre daha sessiz ve sakin bir gün.

Ankara'da Tunalı dışında nerde sahaf var acaba? O kadar aradım ama kitabı hala bulamadım.Yarın cumartesi işten erken çıkabilirsem aslında bi kez daha dolaşayım. Maddi durumumu bir an önce gözden geçirmem lazım. neredeyse batacağım :)

Onur Bayraktar motosiklet kazasında hayatını kaybetmiş.Çok üzüldüm. İnsan yakınındaki birini kaybettiğinde o an dünyanın durması gerektiğini düşünüyor ama hiç durmuyor hayat ne tuhaf bi duygu. Her ölüm haberinde aynı şeyi hissediyorum. Her ölüm erken ölüm ama bu çok erken olmuş gerçekten.Tanıyan seven sayan herkesin başşı sağolsun....

25 Kasım 2010 Perşembe

şimşekler çaksınnn

öncelikle dün yazamadığım için özür dünlük. Abuk sabuk şeylerle ilgilendiğimden ve çok yorgun bir bünyeyle yatağa girdiğimden hiçççç yazasım gelmedi. Dün akşamdan beri devam eden çarpıntılarda cabası.

Az önce, daha demincek blog blog gezerkene http://yerelmasindakiyer.blogspot.com/ ahada burdaki dizi yorumuna hasta oldum. Valla yazanın eline aklına sağlık. Öyle derin tahliller yaptığımdan yada yapıldığından değil ama bir an için o salak Berrin in ben olduğum geldi aklıma. Bu konuda ciddiyim dünlük. Film de bile olsa aynı hatayı yapmış hatta aynı sonuca yakalanmış koca bir salağım bende.

Bir an daraldım vallahi. Hayat devam ediyor tüm hızıyla tabi bendeki salaklık baki :) Sevgili danışmanım duysa :( insan psikologuna bile yalan söylermi ya. Bu da çok salakça değil mi? Neyse daha detay yazabilmek dileğiyle diyorum....

23 Kasım 2010 Salı

koru yarebbim

Sevgili iş arkadaşım; sinirlendiğinde yada birine kızdığında bana artistlik yapacağına, kızdığın kişiye söyleyesene söyleyeceklerini. Sanıyomusun ki ben "ah ne kadar prensip sahibi" diyorum senin için. Tabi bunu sana söylediğimde "ay sanada bişey söylenmiyo" demen beni ayrıca çileden çıkarıyor.

Ne zaman bu kadar tahammülsüz oldum bilemiyorum. Tahammül etmek zorunda da hissetmiyorum kendimi açıkçası. Bak başıma ağrılar girdi. Sen olsaydın ya şimdi...

Pazartesi antropofobisi

Saat olmuş gecenin yarısı, dün uyumuşum sabaha karşı. Bendeki bu enerjinin sırrı çözülmeli. Bence inattan ama neyse. İş çıkışı yürüme ve bol bol gülmece işe yaramış olabilir.

Bu sosyal paylaşım dedikleri  facebook ve iletişim aracı olarak kullanılan MSN-Gtalk gibi şeylere sinir oluyoru artık. İnsanların birbirine söyleyemediklerine profillerine yazması, ikide bir dürtme durumları artık çileden çıkıyorum. Neden kullanıyosun dersenizde dayanamıyorum işte sadece bakıyorum :)

MSN i kapacam ama pek sevimli arkadaşlarımdan biri, bir iki ay önce kalbimi kırmış ve beni yarıyolda bırakmışlardan diyelim, şimdi ikide bir "ne yapıyorsun " diye soruyor. İnsanın E... diyesi geliyor ama bu saatte kalp kırmayalım değilmi.

Şu alıpta okuyamadığım gazeteyi okuyup uyumam lazım. Yarın yorucu bir gün olacak.

Not: Özledim

22 Kasım 2010 Pazartesi

Sıkıntılı günler

Bence yeter. Bu kadar merak bu kadar gereksiz bilgi, sadece sıkıntı yaratıyor o kadar. Hayatında ikinci adam olmayı öğrenmen gerekiyor(kendime söylüyorum). Belki dinlenmek için fırsat olur. Aslında ben bile inanmıyorum söylediklerime ama söz dinlemem lazım. Danışmanım durumun normal olduğunu söyledi ama yinede zor geçiyor bu süreç.

"Bırak istedikleri yere gitsinler, istedikleri işi yapsınlar.Onlar etrafta olmayınca daha mutlusun farkında değil misin" diyorum kendime :)

Tiyatro bileti almam gerek yoksa kalmayacak...işte burdaa

21 Kasım 2010 Pazar

haydi raks edelim

bugün kursa gittim, ah pek zevkli. profesyonel olarak yapmayacağım bişey olsada hobi olarak gayet keyifli bir uğraş benim için. kendimi çoğu zaman iyi hissettiğim bir ortam ama nedense her yerde insanlardan kaynaklı krizler mevcut. burada olduğu gibi. Neyse zamana bırakmak gerek sanırım ayrıca benide çok ilgilendiren bir durum değil. Sadece tanıdık insanlar arasında olması biraz üzüyor ve yabancı bir yerdeyim hissi uyandırıyor.

Neyse kurs bitti eve döndüm. Evde aynı gerilim. Burdada herşeyi zamana bırakmak gerek, fazla kelime sarfiyatına gitmeden, sessizce....

sabah sabah

Aslında gece çok geç yatmadım, alkolde almadım ama yinede yaklaşık olarak 15 dakika önce uyandım. Daha kahvaltı yapılacak, dans çalışmasına gidilecek sonra dönülüp anneyi misafirliğe götüreceğim....

Uyku problemimi nasıl aşarım bilemiyorum ama uykumda bile yorulduğum ve kendimi yorduğum için çok kızıyorum. yatmadan önce 2 kadeh şarap içsem zihnim bulanır mı? İşe yararmı acep?

Aperitif

Aparatif değil, aperatif değil aperitif imiş. TDK imla klavuzu öyle diyor. Neyseki yazıyla hiç ilgisi yok.
Unutmayayım diye buraya not düşüyorum. Benim eski bir blogum daha var ve ordada birkaç yazı var. Geriye dönüp okumak iyi oluyormuş. Yazıların hoşluğundan yada kalitesinden değil, sadece samimiyetinden belki, belkide hatalarından kaynaklı iyi oluyor senede bir kez onları okumak. Anlıyorum ki kendime koyduğum pek çok teşhis doğru. Neydi? Maymun iştahlı. Önemsediği hiç bir konuya yeterli zamanı ayırmayan ama konu iş olunca akan sular duran sağlıksız bünye.
Neyse yaş oldu 30 ama yinede pes etmek yok. Ha bu arada bundan sonraki yazılarda (hani denk gelirde biri okursa ne oluyor burda demesin) geçer diye burda hemen söyleyeyim benim bir danışmanım var :) kendisine böyle diyor. Bende danışanım tabi. Yaklaşık 2 yıl önce başlayan birlikteliğimiz hala devam ediyor. Psikologum =danışmanım keyifli bir hatun ve hayatımı etkiliyor. Dünlükleri tutarken şahsına münhasır sözleri ve yorumları geçebilir lütfen iki el yanda saygı duruşunda okuyunuz :)

Açılış Niyetine

- Neden?
Çünkü Maymun iştahlıyım. Bir önce oluşturduğum blogu devam ettiremedim. Kurgusuda farklıydı, zaten bir iki kişi öğrendi blogu. Öyle işte
- eee
Eee si inşallah bu sefer kendime blog a vs saygı gösterip, zaman ayırıp yazıcam. günlük yada dünlük gibi bişey olacak. Çünkü kağıt kalem kullandıklarımı kaybetme ihtimalim çok yüksek...

Neyse hoşbulduk :))