29 Aralık 2010 Çarşamba

eski yıl sona erdi, yep yeni bir yıl geldi :)))

7 cücelerin bir şarkışı vardı "Baltalar elimizde, uzun ip belimizde, biz gideriz ormana hey ormaanaa" yada " biz tam yedi cüceyiz on dört kollu bir deviz" :) yeni yıl içinde bunlara benzer saçma sapan birşey uydurmuşlardı zamanında, sanırım hala kullanılıyor. Yoksa o eski TRT çocuk korosu mu söylüyor "Eski yıl sona erdi, yep yeni bir yıl geldi. Yeni yıl yeni yıl yeni yıl herkese kutlu olsun. Yeni yıl yeni yıl yeni yıl herkese mutlu olsun".

söyledikçe tuhaflaşıyorlar. Yeni bir yıl geliyor gerçekten. tüm klişelere rağmen, yeni bir başlangıç mış gibi geliyor. keşke yılda 2 kez olsa bu durum. Şimdi düşündüm de işimize gelirse doğum günümüzü de bazı şeyler için milat olarak kullanabiliriz. Yıl başı gecesi doğanlar için ne talihsiz bir durum.

Şimdi neler yapmak isterdim yeni yılda bir listesini yapayım. önümde 3 gün var. Sende burda dünlük niyetine durduğuna göre bu benim dünkü niyetlerim olacak hep :)

1- İş değiştirmek istiyorum
2- Aşık olmak istiyorum (ben her bahaaaarr.....)
3- Yeni bir araba istiyorum(bunu sıralaması en son, ben şimdi aklıma geldiği için burada)
4- İspanya ya gitmek istiyorum
5- Yüksek Lisansımı bitirmek istiyorum
6- Bitiremediğim ve okumak istediğim tüm kitapları bitirmek istiyorum
7-Bol bol fotoğraf çekmek istiyorum
8- Bir çift mor babet istiyorum
9-Kar yağdığında yüzmek istiyorum (havuzda tabiiki)
10-Sabah 7 de kalkmak istiyorum( :) bunun Türkçesi: Tembellikten kurtulmak istiyorum)


Bu dünlük bu kadar yeter. devamı yarın yazacağım dünlüğe....

27 Aralık 2010 Pazartesi

takma bunları...

Ne demiş bir bilen (Carl Jung) "Sağlıklı kişi başkalarına zulüm etmez; zalime dönüşen genellikle mazlumlar olur. " Zalimleşmemek için ;


1- ahlaksız insanları
2- vurdum duymazları
3- tembel insanları (başkalarına zarar veriyorsa :))
4- kendi bahçesinde dal olamayıp, başkalarının bahçelerinde ağaçlık taslayanları
5- hırsı dağları aşanları
6- ciddi hiç bir anı olmayanları
7- yalancıları
8- dedikoducuları
9-riyakarları
10- hiç bir ideoloji olmayan ama her lafı edebilenleri


uzak tut hayatından ve yapabiliyorsan sonsuza kadar çıkar gitsin. Hiç huzurlu değilim...

26 Aralık 2010 Pazar

Çöz şu düğümü

Kaç gündür yazmıyordum, çook sebebim YOK :) Zaten niye, kime yazıyorum orası da kocaman bi ?.

Velhasıl-ı kelam, gelelim dünlük senin bilmen gerekenlere;
1- geçen hafta bi kaçamak yaptım ama işe döndüğümde ne göreyim? herşey birbirine girmiş ve haftanın son günü işe gitmekle büyük hata ederek, zaten birbirine düğümlenmiş işleri hem çözmek zorunda kaldım, hemde bütün işlerin günahı yine bana kaldı. Kadere inanmam bilirsin ama bi paratonerlik durumu var bende. Tüm sıkıntılı işler, odunlar(bu konuyu açacağım), şizopatik bünyeye sahip insanlar(oldu mu ki?) beni buldular hep.Ama seninde tahmin edeceğin gibi ,çözdük bütün düğümleri. Tabi işle ilgili olanları. Bu enerjiyi ve aklı eğitimime harcasaydım şimdi kesin doktorasını yapan ve kendi camiasında çok saygın bir yeri olan araştırmacı olmuştum. Neyse dövünmeyelim.

2- peki bu 4 günlük kaçamakta ne yaptın dersen; muamma - Mr. Monk taki gibi dışarısı tam bir muamma:)

3- Dün olacak günü özetlersek; 50 tane, içlerinde kafası çalışanların sayısı 5 i geçmeyen bir grupla toplantıdaydım bütün gün. Dünyayı o 50 kişiden ibaret sanan yaklaşık 40-45 insan. Bu kısmı hızlı geçiyorum çünkü pek saygıdeğer arkadaşımız yani ikinci tekil şahsımız aradı beni bugün. Anlaşılmayan insanları anlama üzerine tecrübem ve birikimim sebebiyle, görüşmek ve konuşmak istediğini anladım ve nerde, ne zaman dedim. Aradan 1 saat geçtikten sonra toplantıdan bir bahaneyle kaçarak arkadaşın yanına gittim. Ayakları bu kadar yere basan, kütük, bencil ama tüm bunlara rağmen çok sevdiğim bu arkadaş bi şekilde kırıldığımı anladığını ama benim tarzımın çözüme yönelik olmadığını, sert bir bakış darbesiyle yüzüme vurdu. Kendisinin defalarca bu durumu düzeltmek (ki bunu ben bi yerde ona söylemiştim(http://delifadik.blogspot.com/2010/12/ankarann-tas-toprag-kar.html) ) için çaba harcadığını ama benim hala aynı sert tavırla yanıt verdiğimi söyledi. 

Be adam, daha bana "gel bi konuşalım, derdin nedir? anlat" diyemeyen adam, nasıl olmuşta adım atmışsın bana, ben anlamamışım.Bide ilişkimizin düzelmesi için, normal seyrine dönmesi için bir zaman varmış, o zaman dolmuş, kime göre zamansa bu onu da ben anlamamışım. Ne anlayışsız kadınım.

Yani sevgili dünlük, ne olacak bilmiyorum. ya komple kopacak yada fena bişeyler olacak ama hayırlısı ne diyim...

İyi geceler....

Bu arada unutmadan gecenin bir kör vakti arkadaşı eller havada eğlenirken bir barda gönlü hovarda şekilde bulduğumu atlamayayım. Pes vallahi, pes...

23 Aralık 2010 Perşembe

Vahlanmalar-1

Hiç yazasım yok. Şizopatik bir haldeyim. Bunuda cümle içinde kullanmış oldum. Sevgiler.

16 Aralık 2010 Perşembe

Yeni insanlar...

evet sevgili günlük :) çok klişe oldu ama ben bu yazıyı bitirene kadar sen dünlük olacaksın hahahaha :)
Neyse saçmalamadan başlayayım. Efendim çoook yoğun bir gün geçirdim diyebilirim. Koşturmaca, sohbetler biraz sinirli ve gergin zamanlar, biraz umursamamalar ama yine anladım ki ben kriz yönetimi konusunda çok başarılı bir insanım :)

Bugün yeni biriyle tanıştım.Daha doğrusu tanıştırışdım. Yanlış anlaşılmasın bir kadın arkadaşla yani hemcinsimle tanıştım. Yeni işe başlayan bir arkadaş çalışma arkadaşlarından birinin diğerlerinde çok farklı olduğunu ve çok sevdiğini söylemişti. Bugün akşam arayıp benimle tanıştırmak istediğini ve gelip gelemeyeceğimiz sordu. Önce nasıl biriyle karşılaşacağımı bilmeden, ama arkadaşımın kendisini de görme isteği ile tamam dedim.İyiki de gitmiş ve iyiki de tanışmışım. Bu kadar sıcak, samimi ve içten olabilir di. Yeni tanıştığımız insanlar için çabuk yargılarda bulunamamak gerektiğini söylerim hep, ama büyüklerimizinde bi sözü var. "Yüzüne kalbinin güzelliği vurmuş" aynen öyle idi. Yeniden görüşmeyi çok isterim, sohbet konusunu işin dışına çıkarmak şartıyla:)

Bugünden kalan iyi bir şeydi. Teşekkür ederim...

15 Aralık 2010 Çarşamba

Hayat hiç adil değil :)

Evetttt bir günü daha (yada dünü) geride bıraktık. Bugünkü konumuz adalet duygusu üzerine. Bugün yine haksızlığa uğradığımı düşündüm ama hiç bir refleks göstermedim. Neden dersen, valla gösteremedim :) Ama bendeki sıkıntıyı anlamama vesile oldu bugün yaşadığım olay. Anladığım şey şu " Olayların benle ilgisi yok"

Çok açıklayıcı oldu sanırım.30 kişi içinden ilk ona seçilemedim diyelim. Tam kendimi yeteneksiz hissedeyim derken, Ne göreyim; seçilemediği için çok üzülen küçük bir kız çoçuğu (18 yaşlarında) ağlıyor. 10 dakika sonra seçilmiş olarak yerini aldı. Ağlamak mı gerekir di? Yok valahi oturup ağlayacak kadar önemli bişey değil benim için. Hem keyfimin bozulduğu yerde bir daha çalışmalara gitmem olur biter :)

Düşündümde bi an haksılıktan mı yoksa haksızlığın sebebi olmaktan mı korkuyorum. Özellikle de tercih edilinmesi gerekli koşullarda. Sanırım ben haksızlığın sebebi olmaktan daha çok korkuyorum. Yani dünkü örnek üzerinden gidersek, seçilmek için kullanılması gereken yolları kullanıp seçilse idim, gerçekten orda olması gereken kişinin olamayışının tek sebebi olacaktım. Materyalist bi insanım çoğu zaman, ama Ah lardan ve haksızlıklardan korkuyorum gerçekten.

14 Aralık 2010 Salı

Kocaman adamlar, küçücük insanlarmış meğer...

Sevgili danışmanım yaşadığım yanlış ilişki ile ilgili şöyle bi laf etmişti geçmiş zaman da "Bozuk arabaya binmek gibidir, ruh hali normal olmayan biriyle birlikte olmak. Bir kere yaşayabilirsin ama ikinci kez bozuk arabaya biniyorsan seni de tartışmak gerekir".

Nasıl korkmuştum acaba bende bozuk araba mıyım diye. Bu sohbet çok uzun ve güzel bir sohbetti aslında. İçinde sadece duygusal ilişkileri değil, iş arkadaşlık ve benzeri ilişkileri de sorgulayan tartışan bir seanstı. Ara ara anlatırım sana. Bugün yada saat itibari ile dün bazı durumlarda herkesin biraz bozuk olduğuna ve bile bile her seferinde bu bozuk arabalarla uğraştığıma tanık oldum. İş yeri iş yeri değil çocuk avutma yeri gibi oldu. 

Kocaman adamlar koca adamlardan korkuyorlar.Toplum ve birey üzerinde yaratılan korku ve kaynakları ile ilgili bişeyler okusam belki anlaşılabilir gelecek ama şu an için mümkün değil. Neden dersen, düşün ki çalışan ama çalışmasa bile hayatını çok rahat sürdürebilecek bir insan neden çalışma arkadaşlarına yaptığı iş yada yapılan iş ile ilgili yalan söylesin yanlış yönlendirsin. Diyebilirsin ki yağcılık, riya...vs. Bende diyorum ki ne gerek var? Şimdi ben yapsam bunu anlaşılabilir belki. Yaşım küçük, çalışmam gerek, başka bir gelirim yok...vs. yani bu işi devam ettirmek gibi bir zorunluluğum olduğunu düşünebilir ve yadırgamayabiliriz. Ama diğer türlü NEDEN?

Kendim sordum kendim cevaplayayım. Bunun parayla pulla ilgisi yok çünkü. İnsanlar kocaman olabiliyorlar ama aslında küçücükler. VAR olabilmek için neler neler yapıyorlar. Tüm bunlar sadece yaşamını başka bir yerde, başka bir alanda devam ettiremediği ve kendini tüm o oyunları oynadığı yerde iyi ve güvende hissettiği için...

Sevgili dünlük, biliyorum yine bi yere yetişir gibi yazmışım kusuruma bakma. Daha tikkatli yazarım söz...

12 Aralık 2010 Pazar

Ankara'nın taşı toprağı kar :)

Tüm mevsimleri ayrı ayrı severim :) ama nedense kış gelsin bi kar yağsın isterim her yazdan sonra.Veeee ankara ya ilk kar bugün itibariyle yağdı, her yer bembeyaz. Pencereden bakınca öyle mutlu oluyorum ki :)Ama arabamı görünce of ya onun da üstü bembeyaz :(

Neyse mevsim değişiklikleri yaşadığımıza işaret sanırım. değişiklik hatırlatıyor aynı zamanda. Kar altında yürüyüşleri, koşturmaları, sıcak bir fincan çayı :)

Bugün Cumartesi idi.Sabah kalkıp kar yağdığını görmek, sıkı sıkı giyinip yollara düşmek iyi geldi. ama eksik kalıyor bazı şeyler. Bir koku, bir görüntü, bir kar tanesi An ları hatırlatıyor insana ve eksik kalıyor bazı şeyler. Ama geçmişte kalmamalı tabi, devam diyoruz her zaman olduğu gibi.

Devam demişken sana anlatmadım dünlük ama ben biliyorum dolayısıyla sen de biliyosun. H. ile olan hikayeyi. Geçenlerde kalabalık bir akşam yemeğinde yan yana düşüverdik. Konuyu açtı ister istemez. Artistlik yaptığımı yani türkçe karşılığı gerkesiz tavır aldığımı söyledi. belki ona oortamda tam olarak söyleyemedim ama "ben yıllardır başkalarına haksızlık etmemek için kendime haksızlık ettim ama artık buna izin vermeyeceğim" demek istedim. bir kısmını söyledim de. Neyse sadede gelelim gerçekten hayatımda; ne kadar seversem seveyim, ne kadar saygı duyarsam duyayım ve çok ihtiyaç duysamda, kendini ifade edemeyen bir özür bile dilemeyemeyen, kılı kırk yarıp iki cümleyi bir araya getiremeyen, duygularını anlatamayan ama hep anlaşılmasını bekleyen insanları istemiyorum. Bugüne kadar hayatıma giren bu tür insanlar ne kadar kaliteli ne kadar iyi olurlarsa olsunlar beni hep üzdüler. Ve benim artık üzülmeye yetecek kadar zamanım yok. 

Kendime duyduğum saygı ve sevgiden dolayı yeniden örüyorum duvarlarımı. İzinsiz kimse geçmeyecek bundan sonra ordan. Böyle biline :)))

Bugünlerde bir video izliyorum sık sık ve dinlerken, izlerken çok mutlu oluyorum. ne sesten nede görüntüden kaynaklı. İçten okuyuştan, sözlerden ve gözlerden kaynaklı, umut dolu . Seninle de paylaşayım için umut dolsun :) İşte burda

8 Aralık 2010 Çarşamba

her yer mahşer

Bu nedir? bugünlerde o kadar çok soruyorum ki kendime bunu. öğrenmek için değil tamamen şaşkınlıktan. Her yer mahşer yeri. Memleket almış başını gidiyor, polis dayak atarak rahatlıyor, holigan rengi yüzünden inek kesiyor. karısını öldürenler, çocuğuna tecavüz edenler ettirenler. Midem alt üst durumda...

Bütün bunların yanında kendi küçücük dünyamda olanlar ise artık kusma noktasına getirdi. Ben buraların adamı değilim gerçekten ve bu kadar zaman nasıl dayandım bu duruma bilemiyorum.Tabi nasıl dayanacağımı ve davranacağımı da.

Küçük insanlar küçük hesaplar ve küçük sorumluluklar. Dünyanın suçunu atsalar üstüne ses çıkaramaz durumdayım sanırım. Eskiden böyle davranışın büyük bir erdem olduğunu düşünürken, bugünlerde salaklıktan başka bişey olduğunu düşünmüyorum. Kronik bir rahatsızlık haline gelmiş bu durumu çözmenin bir yolu yordamı olması gerek.İnsanlara yardım etmenin yada hakikaten iş bitirici olmanın başka bir yolunu bulmam gerek.Yeteneklerim burada insanlarla olan ilişkilerimi doğru kurmama yardım etmiyor. Şimdi sen söyle insan herşeyden sorumlu ama herşeyde yetkisiz ve işine karışılır bir haldeyken ne iş yapabilir. Görüntülerimizi muhteşem ama içimize kaçan dilencilerden kurtulamıyoruz.Ne biçim cümleler bunlar, ne biçim sorunlar. Anlaşılması güç farkındayım, anlaşılsaydı çözümüde bulunurdu. Neyse belki yarın danışmancağızım bana yardım eder.

Tüm bunların ardından bu kadar basit ve gereksiz sorunlarla kafayı patlatırken şu yazı ağlatıyor ve var olma-var etme kavramlarını bir kez daha anlamlandırıyor.

6 Aralık 2010 Pazartesi

6 günlük

sevgili 6 günlük:))

Kafayı kırmayı çok sevdiğimden ve herşeyi işinin arkasında bırakan kişilik olarak 6 gündür çalışıyorum. Buralardaki en sorumluluk sahibi, en çalışkan, en pratik insan olduğum için en saçma sapan işler nedense gelip beni buluyor. iki gün boyunca yasa yönetmelik çalıştım, orda ne demişler burda ne olmuş...vs. İçim daraldı.
Sonra cuma günü kalktım toplantı için İzmir e gittim. Ayyyy hava ne sıcaktıı. Yaz günü gibi. Ankara'ya bi dolu küfrettim. iki damla su yok bakıp hayal kuracağımız diye.

Neyse sabah havaalanından koşaraktan uzun zamandır görmediğim ve çok sevdiğim bir ablayla kahvaltı masasına yetiştim. Hoş bir sohbet, keyifli gülüşmeler sonrası kordonda kahve keyfi :) Anladım ki bu tür şeyleri arada bir yapmam lazım. Mesela önümüzdeki hafta sonu kahvaltı için İstanbul a gideyim. Şimdiden heyecanlandım :)












Cuma ve Cumartesi günü sıkıcı, gergin ve samimiyetten uzak bir ortamda geçen toplantıların ardından Ankaraya dönüş ritüeli. Olsun ben seviyorum bu şehri. Bu gittiğimde bir kez daha anladım boşuna değil İzmir için söylenenler. Karakterlere bile yansıyor....